Yıllar yıllar önce, bir kurban bayramında,
bizi neredeyse artık kendi topraklarımızda tatil yapmaya tövbe ettirecek
olan o Kaş gezisine gitmiştik. Doğal ve tarihi zenginlikleriyle
göz kamaştırdığı iddia edilen Kaş'tan biz mi çok şeyler ummuştuk,
yoksa anlatılanlar sadece reklam mıydı bilemiyorum, Kaş'ta her şey
ve her yer çok pisti. Küçük teknelerin çekildiği kumsalda kesilen
kurbanların kanlarının yerli yabancı tüm turistlerin gözleri önünde
denize akıtılması mı, sahildeki nezih (!) lokantanın ızgara yapmak
için kurduğu koca mangalın alaturka tuvaletin kapısına yerleştirilmiş
olması mı, deniz kabukları toplama hayaliyle daldığımızda çatal,
bira kutusu ve cam kırıklarından başka bir şeye rastlayamamış olmamız
mı bilemiyorum ama Kaş tatilinin bizim için tam bir hayal kırıklığı
yarattığı kesin. Gün batımlarında manzarası dillere destan olan
antik tiyatroya gidişimiz ise bardağı taşıran son damlaydı. O paha
biçilmez tarih hazinesi bölgede bolca bulunan keçiler için ağıl
olarak kullanılmaktaydı. Pisliklere basmadan yukarılara tırmanmak
mucizeydi. Yine de başardık. Manzara gerçekten muhteşemdi. Taş basamaklara
oturup, o enfes kızıllığı seyrederek hayallere dalmak elbette ki
doyumsuz olacaktı ama pis kokuya dayanabilmek için ya koku alma
duyusunu tamamıyla kaybetmiş olmak, ya da belki bir maske takmak
gerekirdi. İçim gerçekten acımıştı. Yetkililer neredeydi ? Neden
böyle kayıtsız kalınıyordu ? Neden ...
Ben bir daha asla Kaş'a gitmedim. O tarihlerde oraya gelen turistlerden
kaçının ikinci bir ziyaret düşleyeceğini de tahmin edebiliyorum.
Aynı günlerde, Bergama'dan Almanya'ya taşınan ünlü Zeus Sunağı'nın
ait olduğu topraklara geri istenmesi gündemdeydi. İçimden bir ses,
" bırakın bu olağanüstü güzellik Berlin'deki cam fanusunda
sonsuza dek yaşasın, geleceğe tüm ihtişamıyla ulaşsın" dedi,
"buraya getirilip de korunamayacak olduktan sonra..."
2002 Yazının sonlarında, Anadolu topraklarından çıkarıldıktan sonra
kaçırıldığı İsviçre'de ele geçirilen ve İngiltere tarafından iadesine
karar verilen Dionysos heykelinin haberlerini okuduk gazetelerde.
Her şeye rağmen sevindik yine de. Tam Dyonisos evine döndü, ne mutlu,
Anadolu kültürüne ait eserler artık bizim müzelerimizde korunacak
derken, Avrupa'nın en büyük ve en önemli müzeleri bundan böyle envanterlerinde
kayıtlı bulunan ve dünya kültür mirasına ait olan eserlerin, topraklarından
çıkarıldıkları ülkelere iade edilmeyeceği kararına vardıklarını
açıkladılar. Yıllardır sürdürülen tarih yağmacılığına ve kaçakçılığına
engel olmayı başaramamış ve ellerindeki tarih hazinelerine hak ettiği
saygıyı ve ilgiyi göstermeyen ülkelerin buna karşı çıkabileceğine
pek ihtimal vermiyorum. Çıksalar bile sonuç alabileceklerini hiç
sanmıyorum.
Son aylarda Avrupalı müzecilerin bu kararını haklı çıkarmak istercesine
bir biri ardına haberler yer aldı basında. Arsasında hafriyat çalışması
yaptığı sırada 1800 yıllık antik Halikarnassos kentinin tek giriş
kapısı olan Myndos Kapısı'na ait mermer sütunları bulup inşaatında
kullanmaya kalkışan vatandaşın haberi halkımızın tarihe olan duyarlılığını
(!) güzelce ortaya koyuyordu. Balıkesir'in Belkız mevkiindeki Kyzikoz
antik kentinden çıkan en değerli eser olan 3500 yıllık Attis heykelinin
Erdek Belediyesi ile Bandırma Müzesi arasında çekiştirilirken (!)
kırılıp ikiye ayrıldığı öğrenildi. Müze müdürünün olayı sadece bir
iş kazası olarak yorumlaması bu kez de yetkililerimizin tarihe verdiği
değeri (!) net olarak açıklıyordu. Burası Çanakkale Gazetesi Ayvacık
ilçesine bağlı Adatepe köyündeki Zeus Altarı'nın çöplüğe dönüştüğü
haberini duyurana kadar, yıllardır her tatillerini bu bölgede geçiren
"entel" takımı nerelerdeydi acaba ? Haber duyulduktan
sonra bir şeyler düzeltildi mi?
Şimdi gelelim sadece yılbaşından yılbaşına ve gerçekte kim olduğunu
bilmeden "adettendir" diye hatırladığımız sevgili Noel
Baba'ya, daha doğrusu Noel Baba'mıza. O'nun da Anadolulu olduğunu
öğrenmemiz yakın tarihte gerçekleşti. Avrupalıların çok iyi bildiği
ve hak ettiği saygıyı gösterdiği Noel Baba'nın Antalya - Demre'li
olduğu gerçeği, 90'lı yılların sonlarında kurulan Noel Baba Vakfı
sayesinde halkımızın ilgisini çekmeye başladı. Myra antik kentinde
bulunan ve son zamanlarda bakımsızlık ve ilgisizlikten çökmek üzere
olan Noel Baba kilisesi geçtiğimiz yıl Kültür Bakanlığı tarafından
verilen ödenekle restore edilmeye başlanmıştı. Ancak, para bitince
işler de yarım kaldı. Her şeye rağmen yüz binlerce Hıristiyan tarafından
her yıl kutsal hac mekanı gibi ziyaret edilen bu kilisedeki mezardan
çıkan beş parça kutsal emanet halen Antalya Müzesi'nde. Onların
Noel Baba'nın kemikleri olduğuna inanılıyor. Ama ziyarete gelenler
kemikleri değil, O'nun yaşadığı yeri görmek istediğinden bunun pek
bir önemi kalmıyor.
Vakfın 22 Mayıs 2000'de düzenlediği ve oldukça ses getiren etkinliklere
Metropolit Rafail başkanlığında Rusya'dan gelen 19 Ortodoks din
adamı da katılmış ve müzeden birkaç saatliğine ödünç alınan kemikler
sembolik olarak Demre'deki mezara konup, tören bitiminde iade edilmişti.
Basında yer alan son haberlerden, bazı kaynaklara göre din adamları,
bazı kaynaklara göreyse 47 denizci tarafından 1087 yılında, Myra'daki
mezarından çalınarak İtalya'nın Bari kentine kaçırılan diğer kemiklerin
Türkiye'ye iadesinin istendiğini öğrendik. Bu kemikler sadece birer
sembol, onların gerçekte nerede bulunduğundan çok ifade ettiği anlama
verilen değer önemli. İtalyanların ilk cevabı da zaten bu yönde
olmuş; " sizler bugüne kadar Noel Baba'ya hak ettiği saygıyı
göstermediniz, kemikleri sadece para kazanmak için istiyorsunuz"
demişler.
Barililer, 1089'da Papa II. Urban'ın emriyle San Nikola ( yani Aziz
Nikola - Noel Baba) kilisesini inşa etmişler ve o günden beri korudukları
bu kutsal emanetler için yaklaşık bin yıldır her yıl düzenli törenler
yapmaktadırlar. 1099'da, aralarında çıkan bir savaştan sonra Venedikliler
kemikleri ele geçirdiklerini ilan etmiş ve Lido adasındaki San Nikola
kilisesinin Noel Baba'nın son istirahatgahı olduğu iddiasında bulunmuşlardı.
1953'te yapılan karbon testleri Bari'deki kemiklerin gerçekten 4.y.y.da
yaşamış birine ait olduğunu gösterse de bu olay Venediklileri hiç
etkilemedi. Onlar da neredeyse bin yıldır, mayıs ayının ikinci pazarı,
Regata della Sensa adıyla düzenlenen törenlerde "Venedik'in
Denizle Evliliği"ni kutlarlar ve Adriyatik'te hakimiyeti ele
geçirmelerinde kendilerine yardımcı olduğuna inandıkları denizcilerin
koruyucu azizi Nikola'ya saygılarını sunmak için Lido'daki San Nikola
kilisesinde toplanırlar. Bucintoro adı verilen, Venedik dükalığının
en görkemli günlerinde saltanat kayığı olarak kullanılmış olan teknenin
sembolik bir modeli altın ve kırmızı renklerle bezenmiş kıyafetler
giyip sırmalı başlık takan dük ile dönemin şatafatlı giysilerine
bürünmüş saray erkanını San Marco'daki sarayın önünden San Nikola
iskelesine taşır. Teatral bir gösteriye dönüşen bu tören son yıllarda
turistlerin yoğun ilgisini çektiğinden Venedik'in de önemli turizm
faaliyetlerinden sayılmaktadır. 1000'li yıllarda dük tarafından
denize atılan ve Venedik'in denizle evliliğini sembolize eden altın
yüzük, ardından denize atlayarak kendisini bulup çıkaran genci o
yıl ödeyeceği tüm vergilerden kurtarıyorken, şimdilerde verilen
ödülün bu denli yüksek değere sahip olmaması ilgiyi azaltmıyor.
Yine kalabalık turist gurupları bu törenleri ilgiyle izliyor, yine
onlarca genç Adriyatik'in soğuk sularına atlıyor. Noel Baba'nın
kemikleri orada bulunmasa bile adına yapılmış kilisedeki törenler,
gelenekler bin yıldır yaşatılıyor. Venedik bu ve benzeri etkinliklerle
turist çekerek ayakta kalmayı başarıyor.
Kıssadan hisse: Noel Baba'nın kemiklerini sızlatmaya, ülkeler arasında
yeni bir gerginlik yaratmaya hiç gerek yok. Değerini yeni yeni kavramaya
başladığımız Anadolu kültürlerine sıkı sıkıya sarılıp, yaşatmaya
ve gelecek nesillere ulaştırmaya çalışmak önemli. Avrupa'da kutsal
emanet olarak bir zincir halkasına, bir keşiş giysisi parçasına,
bir ikona saygı adına yapılmış yüzlerce kilise var, Aziz Nikola
adına da onlarcası. Noel Baba'nın birkaç kemiği değil önemli olan,
elimizde kalanlara yeterince değer verip korumazsak, saygı, sevgi
ve ilgi göstermezsek gelecekte hesap vermek zorlaşacak. Önemli olan
bu...
EMEL (ALTAN) EGE 6 OCAK 2003