6. İSTANBUL SAYDAM GÜNLERİ 21 Ekimde sona
erdi. Toplam 62 gösterinin yer aldığı organizasyonda kategorilerin
kaldırılmış olmasının sonuçları uzun süre tartışılacak. Ancak, henüz
batı dünyasının pek de fazla anlamlandıramadığı SAYDAM GÖSTERİLERİ,
Türkiye fotoğrafçılarının ve fotoğraf izleyicilerinin yoğun ilgisini
çekti. Gösteriler, fotoğrafı zenginleştirdi, sanatçı ile izleyiciyi
karşı karşıya getirip, olumlu- olumsuz tüm eleştirileri aynı anda
geniş kitleyle paylaşım olanağı sağladı, fotoğrafın çekimi kadar
sunumunda da özenli çabalar gerektirdiğini ortaya koydu. Böylelikle
zaman içinde katılımcı sanatçı sayısında göreceli azalma yaşanırken
( 2. Saydam Günlerine 112 katılmıştı), kalitede iyileştirme çabaları
gözlemlendi.( başarısı tartışılır)
"Slayt makinesi"diye adlandırılan aletin kullanılmaya
başlamasıyla, aile meclislerinde birbiri ardına gelişigüzel dizilivermiş,
anıları yansıtan, tematik bütünlüğü olmayan karelerin sunumuna benzer
bir anlayışla hazırlanmış gösteriler, yavaş yavaş daha özenli, arayışlar
içeren, fotoğraf kalitesi yanında sunumunda da estetik kaygılar
taşıyan yeni bir sanat dalı yarattı. Gerçi bu sanatı "yeni"
diye adlandırmak bir bakıma haksızlık sayılabilir. 1935-1937 yılları
arasında rastlantısal olarak ortaya çıkan "BEJİN ÇAYIRI"
kurgulu kategoride bugün bile çok ses getirebilecek bir gösteri.
Kimilerinin hararetle eleştirdiği "kısa filme kayan" bir
yapıda da olsa, o doyumsuz güzellikte bir başyapıt.
BEJİN ÇAYIRI, Sergey Eisenstein ustanın asla bitmemiş bir filminden
ayıklanmış (hatta atılmış) karelerin kurgusal bütünlük içinde, müzik
eşliğinde sunumuyla oluşmuş, günümüz anlayışına uyan "gerçek"
bir saydam gösterisi. İşte öyküsü;
1926 yılında çağrılı olarak Hollywood'a giden yönetmen, burada karşılaştığı
anti- Sovyet tavırlar nedeniyle aradığını bulamayıp, Meksika'ya
geçer. Halkına hayran olduğu ülkede aylarca uğraşıp tüm sermayesini
ortaya koyduğu " Que Viva Mexico" filmini tamamlayamadan
ve binlerce metrelik negatifleri asla göremeden ülkesine geri döner.
Artık, kendi ülkesinde, kendi insanının filmini yaratma hülyasındadır.
Senaryo arayışlarına girer. Sonunda, Alexandr Siznescevskhi'nin
"Bejin Çayırı" nda karar kılınır. Çalışmalar hemen başlar.
Ancak, filmin ilk versiyonu imcelendiğinde karakterlerin ortaya
koyduğu aşırı şiddet ve finaldeki Haç bölümü sert eleştirilere uğrar.
Eisenstein, filmi yeniden kurgulamaya karar verip, yazar Babel ile
birlikte senaryoyu elden geçirir. Oyuncuların bir kısmını ve tepki
çeken finali, Sansone'nin çarmıha gerilip, kilisenin üzerine yıkılma
sahnesini yangın sekansıyla değiştirir. Filmin ikinci versiyonu
da kesintiye uğrar ve ardından elde kalan tek kopyası son savaşın
bombardımanı esnasında Mosfilm'in külleri arasında yok olup gider.
Sonraki yıllarda, Eisenstein'ın eski bir arkadaşı olan başarılı
yönetmen Kleiman, her nasılsa ele geçirdiği, asla tamamlanamamış
bu filmin montajda kesilip atılmış karelerinden yeni bir kurgu oluşturmaya
girişir. Ancak, ortaya çıkan, bir film olmanın çok uzağında, hareketsiz
görüntüler, müzik ve alt yazıyla yaratılmış, filmle benzer özellikler
taşıyan temasıyla kurgulu bir "fotoğraf ziyafeti" dir.
1935-37 arası yaratılmış bu eser saydam gösterisi adıyla tanımlanmadan
oluşturulmuş olmasına karşın, çok iyi bir örnek ve çok iyi bir yapıt.
En azından uğrana yapılan çalışmalar ve özen asla yabana atılacak
gibi değil...
EMEL (ALTAN) EGE 22-10-2001