BİR ÖRNEK YETERLİ Mİ ?


Günlerdir kafamı kurcalayan bu soruya bir cevap bulabilme umuduyla kütüphanemin neredeyse yarısını yere indirdim. Konuyla ilgili ne kadar gazete haberi, makale, broşür, dergi varsa hepsini tek tek gözden geçirdim. Kim ne demiş, ne söylemiş bir kez daha okuyarak bir şeyler çıkarmaya çalıştım. Uzmanların yorumlarından yola çıkarak sorumun cevabını aradım.
Sorum elbette ki Troia ile ilgili. Hala, 11 Ocak gecesi ATV'de yayınlanan programa takılı kalmış durumdayım. Ama bu kez farklı bir noktadayım. Orada ortaya konmak istenen düşünceyi artık fazlaca önemsemiyorum da, Troia'nın gerçekte hangi kültürün uzantısı olduğuna takılıyorum. Aslında, bunu şu an uzmanları da kesin olarak söyleyemiyorlar.
Troia'nın, Homeros'un anlattığı o büyük savaşın gerçek mekanı olabileceği fikri, Korfmann'ın başlattığı sistemli kazılarda on bin civarında insanın yaşadığı tahmin edilen 250.000 m2 alana sahip Bronz Çağı yerleşim bölgesinin, yani Troia VI-VIIa'nın 1993'te ortaya çıkarılmasıyla, daha çok sayıda uzman tarafından kabul görür hale gelmişti. 1995'te, aynı tabakada bulunan bronz mühür ise, ortaya yepyeni iddiaların atılmasını gündeme getirdi. 2.2 cm. çapındaki bu mührün üzerinde Luwi yazısıyla mesleği yazıcılık olan bir erkeğin ve karısının adları yazılıydı. Bu tip mühürlerin Hitit İmparatorluğu tarafından kullanıldığı bilindiğinden, Troia ile Hitit İmparatorluğu arasında bir bağ olduğu düşüncesi araştırılmaya başlandı. 1996 Yılında Hititologlar tarafından, İliada'da söz edilen İlios'un Hitit yazıtlarındaki Wilusa olduğu savı ortaya atıldı. Hitit İmparatorluğuyla imzalanan Alaksandu Sözleşmesinde taraf olan Wilusa Krallığı ile Troia yani İlios aynı yer olmalıydı. O yıllardan beri bu fikri destekleyenlerle karşı çıkanlar arasında kıyasıya çatışma yaşanıyor. Karşı çıkanların tezi, Troia'nın gerçekten bir Anadolu kültürü olduğunun ispatı için daha fazla kanıt gerektiği. Korfmann; "Biz Anadolu uygarlıklarını iyi biliyoruz ve Troia'yı Anadolu uygarlığı içinde kabul ediyoruz. Orada bulduğumuz mühürde Anadolu dilinin ( Luwi dilini kastediyor) kullanıldığını görüyoruz. Sadece bir mühür kanıt değildir ama karşı kanıt da değildir. Bir bakış meselesidir bu" diyor. Gazeteler bu konuya birbiri ardına geniş yer ayırmaya başlıyor. Bulunan bu mührün Yunanca değil de Luwi dilinde yazılmış olması, büyük ihtimalle kalıcı olmayan malzeme üzerine yazılmış olduğu için günümüze ulaşan tek bir yazı örneği bile bulunamayan Troia'da Yunanca değil de Luwice kullanıldığının kanıtı sayılıyor.
Şu sıralar Yapı Kredi Vedat Nedim Tör'de sergilenmekte olan Troia buluntularını gözlemlemek için defalarca o galeriye gittim ve hep o mührün önünde takıldım kaldım. Avrupa'nın kökleri Anadolu'dadır ve onların Anadolu'dan çıkışı Troia Savaşı'nın ardından gerçekleştirmiştir savı, zaten tüm Avrupa'nın Roma'nın kuruluşundan beri kabul ettiği bir konu. Ama, Troia'nın hangi kültürün uzantısı olduğu daha uzun yıllar tartışılacak. Orada hangi kültürün egemen olduğu, hangi dilin kullanıldığı konusunda kesin karar verebilmek için daha fazla kanıta ihtiyaç var. Troia'nın savaş öncesinde çok önemli bir liman olduğu, üç denizin, yani Ege, Marmara ve Karadeniz'in hareketli deniz trafiğinde çok önemli bir kavşak noktası olduğu biliniyor. O nedenle, burada bir çok kültürün izlerine rastlamak olası görünüyor. Bu küçücük mühre her baktığımda kafam karışıyor. O mühür Troialı bir yazıcıya ait olabileceği gibi, bir tüccar kafilesinin yazıcısına ait de olamaz mıydı, diyorum kendi kendime. Ya da, anlaşma imzalamak üzere orada bulunan bir heyetin yazıcısı olamaz mı bu mührün sahibi ? 3000 Yıl sonra kafaları karıştıran, uzmanları birbirine düşüren bu minik bronz parçaya baktıkça aklıma başka bir hikaye geliyor.


İki hafta önce Diyarbakır'da meydana gelen o korkunç uçak kazasında hayatını kaybeden bebekleri hatırlarsınız. Bunlardan biri, annesiyle koyun koyuna konduğu tabutla defnedildi. Dinen ne kadar doğrudur bilemem ama bundan 3000, 5000 yıl sonra arkeologları yepyeni tartışmaların içine sürükleyeceğinden endişeliyim. Bazıları, M.S. 2000'li yıllarda Anadolu'da çok farklı ölü gömme gelenekleri olduğundan söz edebilir.
Korfmann Hoca'ya, onun Troia'da ve Troia için yaptıklarına saygım sonsuz. Yıllardır yürüttüğü çalışmaları, gerçekleştirdiği o muhteşem sergiyi, o müthiş kitabı takdirle izliyorum. Bilim adına en ufak bir hataya yer vermemek için ne kadar titiz olduğunu, bilime zarar vermemek kaydıyla amatör çalışmaları ne kadar içtenlikle desteklediğini de biliyorum. Onun da kesinlikle savunduğuna inandığım gibi, bir tek kanıt, binlerce yıllık geçmiş için hüküm vermekte yeterli olamaz elbet. En iyisi; araştırmaların sonuçlarını bekleyip hep birlikte gelişmeleri gözlemlemek olacak galiba...


EMEL (ALTAN) EGE 21 OCAK 2003