Tanrılardan azizlere... İsa’nın çarmıha gerilmesinin ardından Hıristiyanlığın tüm Roma topraklarında resmi din olarak kabulüne kadar geçen süre içinde Hıristiyanlığa inananlar pek çok şehit vermişlerdi. M.S. 5. y.y.dan itibaren bu din şehitlerinin aziz ilan edilmeleri, adlarına kiliseler yapılarak “kutsal emanet” sayılan saç teli, diş, kemik, giysi ve diğer eşya parçalarının bu kiliselerdeki özel bölümlere yerleştirilmesi bir gelenek olmuştu. İnanışa göre de, bu kiliselerin bulunduğu kentler o azizlerin koruması altına girmişti.( Konstantinapolis’in koruyucu azizesi Bakire Meryem’di.) Başka bir deyişle, artık kentlerin koruyucu tanrıları değil, koruyucu azizleri vardı. Azizler, tanrılarla yer değiştirmişti. İsa’nın havarilerinden olan Petrus (Pietro), henüz paganlığın hüküm sürdüğü dönemde, çoğunluğu okuma yazma bilmeyen halka İsa’yı ve mucizelerini anlatabilmek için resimleriyle ünlenen Yusuf’tan yardım istemişti. Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanında pagan tapınaklarıyla Hıristiyan bazilikaları yer değiştirmeye başladığında da bu resimler binaların tavanlarını, duvarlarını ve panoları süslüyordu. İsa’yı, hayatını ve mucizelerini anlatan altın mozaiklerle gösterişli biçimde bezenen kiliseler 6. y.y.dan itibaren daha kalabalık gurupların akınına uğramaya başladı. Bağışlar sayesinde gitgide zenginleşen kiliselerin artık vaftizhaneleri, dispanser ve hastaneleri, yetimhaneleri, imarethaneleri, huzurevleri, en önemlisi de manastırları vardı. Manastırların kendi kütüphaneleri, kütüphane görevlileri, hazineleri, kitap yazma-bezeme-resimleme-ciltleme atölyeleri bulunuyordu. Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun tüm topraklarında resmi din olmasını sağlayan I.Theodosius’un M.S. 450’de ölümünün ardından Konstantinapolis’te “Doğu Konsülü” olarak bulunan Studios, 454’de Vaftizci Yahya adına kutsanmış olan Hagios Ioannes Prodromos Kilisesi’ne bağlı Studios Manastırı’nı kurdu. İlk kitap çoğaltım işliği yani Scriptorium burada kuruldu. Zaman içinde, buradaki rahip ve keşişlerin hazırladıkları değerli el yazmaları ve emsalsiz ikonalar imparatorluğun her yerinde ünlenmişti. Diğer manastırlar gibi, bu kilise ve manastır da bu sayede gitgide gelişti, zenginleşti ve güçlendi. Manastırın gücü... Bu arada, imparatorluk içinde büyük mücadeleler yaşanıyordu. Paganlıktan Hıristiyanlığa geçişin ardından sağlanan din birliği imparatorluğun siyasi birliğini sağlamaya yetmemiş, önceleri Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılan Roma İmparatorluğu’nda özellikle Gotların, Perslerin ve Arapların istilalarıyla bir çok önemli merkez elden çıkmıştı. Batıda, İtalya yarımadasında Lombard saldırıları sonucunda hayli toprak kaybedilmişken, Ravenna ve Venedik merkezli, birbirinden kopuk küçük toprak parçaları Doğu’nun hakimiyetine girmişti. Venedik Lagünü çevresinde bulunan 12 merkez, Lombardlar’a tek bir güç olarak direnme kararıyla birleşerek Grado Patriği’nin önderliğinde, 697 yılında ilk kez “ 12 Başı” yani Doç (dozi, dux, doge) unvanıyla Paoluccio Anafesto’yu seçti ve Heraklea bu dükalığın ilk merkezi oldu. M.S. 717’de ölen Doç, Batı Roma İmparatorluğu’nun yeniden güç kazanması için çok çabalamıştı. Bu durum, Konstantinapolis merkezli Doğu İmparatorluğu’nda hiç de hoş karşılanmadı. “Basileus eimi kai hierus eimi” yani “ Ben hem imparatorum hem rahibim” Bu sözlerin sahibi Suriye doğumlu komutan III. Leon Doğu imparatoru
olarak tahta çıktığında öncelikle Doğu’daki saldırılarla baş etmeye
çalıştı. Ancak, erkekler savaş meydanına gitmektense manastırlara
katılmayı tercih ediyorlar, kiliselerin büyük arazilerinde tarımla
ya da elişleriyle uğraşıyorlardı. Savaşlar nedeniyle imparatorluk
hazinesi boşalırken kilise ve manastırlar hızla zenginleşip güçleniyordu.
İmparator, bu güçten hayli rahatsızlık duyuyordu. 726 yılından itibaren
yayınladığı fermanlarda, manastırların kapatılması, kiliselerde bulunan
dini sembollerin kaldırılması gibi ruhban sınıfın güçlenmesini engelleme
amacı taşıyan maddeler yer alıyordu. Asıl amacını gizlemek için, doğuda
giderek güçlenmeye başlayan Müslümanların camilerinde asla ikona bulundurmamalarını,
kutsal kişileri asla resmetmemelerini, insan sureti yapmayı kesinlikle
yasaklamalarını ve savaşlarda da bu sayede olağanüstü başarı kazandıklarını
öne sürüyordu. 730’da, ikonalara ibadeti paganlıkla eş tuttuğunu bildiren
fermanının yayınlanmasının ardından imparatorluk içinde yine sert
din mücadeleleri başlamıştı. Bir yandan, paha biçilmez ikonalar acımızca
kırılırken, dini yapılardaki emsalsiz tasvirler de bir bir yok ediliyordu.
Konstantinapolis’te Büyük Saray’ın Augustaion Meydanı’na bakan kapısındaki
(6.y.y.da Konstantinos tasviri ile yer değiştirmiş olan) İsa figürünün
kaldırılması isyanları arttırdı. Studios Manastırı Başrahibi Theodoros (Teodoro) İmparatorun kiliselere uyguladığı baskılara direnmede Konstantinapolis’teki
Studios Manastırı başı çekiyordu. Başrahip Theodoros (Teodoro) döneminde
yani 8.y.y.ın ikinci yarısına gelindiğinde, III. Leon’un yaktırdığı
kitapların yerine yenileri hazırlanarak çok geniş bir kütüphane oluşturuldu.
Kaligraflar ilk kez küçük harf kullanarak Hıristiyan yazarların yanında
pagan yazarların da elyazmalarını çoğalttılar. Sayfalar emsalsiz minyatürlerle
donatıldı. Manastır, ilahi yazarı da olan başrahip sayesinde bir bilim
merkezi olmanın yanında ilahi söyleme merkezi haline de geldi. Manastırların
gelişmesini, eğitimin ilerlemesini, dinsel özgürlüğün savunulmasını,
Batı Kilisesi ile Doğu Kilisesi arasında yakınlık ve dostluk kurulmasını
sağlamak için var gücüyle çalışan Theodoros imparatorların dünyevi
işlerde yetkili olduğunu savunarak, imparatora karşı çıkışları ile
ilgili yazılarını bir kitap halinde derledi. İlahi konularda birinci
yetkilinin Roma, ikincinin Konstantinapolis ve sonra sırasıyla İskenderiye,
Antakya ve Kudüs olduğunu öne sürüyordu. Manastırların çoğu onun arkasındaydı.
Ama, Theodoros imparator tarafından üç kez sürgüne gönderilmekten
kurtulmadı. Sürgün yeri, otoritenin git gide yitirilmeye başlandığı,
neredeyse gözden çıkarılan uzak bir eyalet, Venedik idi. Theodoros
burada önce Torcello’daki S.M. dell’Assunta Katedrali’nde, ardından
da 774’de piskoposluk merkezi yapılan San Pietro di Castello’da din
adamlarını örgütleyerek imparatorluğa başkaldırılarını sürdürdü. Artık
Bizans’a bağlı olmaktan huzursuzluk duyan Venedikliler tüm güçleriyle
Theodoros’u desteklediler. Doğulu yöneticiler Theodoros’u imparatorluğun
bu uzak bölgesine sürgüne göndererek onun manastırlar üzerindeki etkisini
azaltabileceklerini düşünmüşlerdi. Ama öyle olmadı. “İmparatorlar,
tanrısal öğretiler konusunda sadece din adamlarına yardımcı olmak
ve sadece dindışı işlerle ilgilenmekle yükümlüdürler” diyen Theodoros’un
öğütleri imparatorluk içindeki diğer manastırlar tarafından da izleniyor
ve hararetle destekleniyordu. Kiliseler zengin mal varlıklarını ve
değerli ikonalarını korumak için direniyorlardı. Başrahiplikten azizliğe İkonakırıcılık öncelikle başkent Konstantinapolis’te ve imparatorluğun
diğer kentlerinde büyük yıkımlara neden olmuştu. Ama Venedik, belki
de bu sayede, Theodoros’un da desteği ile Doğu’daki imparatora baş
kaldırmış ve özgürlüğünü kazanmıştı.Venedikliler, kendileri için Bizans’tan
kopuş ve tam bağımsızlık sürecini başlatan Theodoros’un ölümünü öğrendiklerinde
onu hemen kentlerinin ilk koruyucu azizi ilan ettiler ve şimdi San
Marko Meydanı olarak anılan yerde doçları için 811’de yapmaya başladıkları
sarayın hemen yanında onun adına bir kilise inşa ettiler. Ama, 828’de
aziz Markus’a ( Marko) ait olan ve İskenderiye’den getirilen kutsal
emanetler Venedik’e ulaştığında Venedikliler, dört İncil yazarından
biri olan Markus’u (Marko - ilk İncil’in yazarıdır) kentlerinin yeni
koruyucu azizi ilan edip kendilerine Doğu İmparatorluğu’nu hatırlatan
Theodoros’u unuttular. Ve, 840 yılında tam bağımsız oldular. Ondan
sonra da hep aziz Marko’nun adını andılar.
843’te İmparatoriçe Theodora’nın önemli katkısıyla ikona ibadetine
geri dönüldü ve imparatorluk topraklarındaki kiliseler ikonalarına
yeniden kavuştular. İmparatorların kente giriş kapısı olan Altın Kapı
( Roma’yı kente bağlayan ve en önemli Roma yollarından biri olan Via
Egnetia bu kapıda sonlanırdı) yakınlarındaki Vaftizci Yahya Kilisesi,
Theodoros zamanında emsalsiz mozaiklerle kaplıydı. Kilise ve Studios
Manastırı yeniden eski günlerin ihtişamına kavuştu mu tam olarak bilemiyoruz.
Ama, 1204’teki Latin işgali sırasında, belki de Venedik donanmasına
komuta eden doç Enrico Dandolo’nun geçmişin öcünü alma arzusuyla,
tüm başkent yağmalanırken burası da harap oldu. Değerli elyazmaları,
altın ve gümüş eşyalar, ikonalar, mozaikler bir bir Venedik’e taşındı.
Şu an, Atina Benaki Müzesi’nde Meryem Ana tasvirinin bulunduğu mozaik
parçası kilisenin ne denli değerli mozaiklere sahip olduğunun bir
göstergesi. Venedik San Marko Bazilikası’nda bulunan pek çok parçanın
da İstanbul’dan taşındığı biliniyor. Emel ALTAN EGE İstanbul - 1 Mart 2004
*Bizans ve Venedik / Diplomatik ve Kültürel İlişkiler Üzerine *Bizans Devleti Tarihi *A History of Venice *Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi *Dünya Tarihi *Bizans Tarihi |
|||||